Hz. Zeyneb`in (s.a) Hayatı

Hz. Zeynep (s.a), hicretin altıncı yılının Cemadiulevvel ayının 5'inde dünyaya geldi.


Hz. Zeynep (s.a), hicretin altıncı yılının Cemadiulevvel ayının beşinde Hudeybiye sulhunda dünyaya geldi. Hz. Zeynep (s.a) dünyaya gelince annesi Hz. Fatıma (s.a) onu babası Emirel Mümin Ali'nin (a.s) yanına götürdü ve şöyle dedi: “Bu çocuğun adını koy.” Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Ben bu konuda Peygamberin önüne geçemem…” Hz. Zehra (s.a) yeni dünyaya gelmiş olan bu çocuğa ad koyması için değerli babasının yanına götürdü. Cebrail (a.s) nazil olarak Peygamber'e (s.a.a) selam dedikten sonra: “Bu çocuğun adını Zeynep koy, bu adı bizzat Allah Tebareke ve Teâlâ'nın kendisi seçti.” dedi. Daha sonra Peygamber Efendimiz'i, Hz. Zeyneb'in başına gelecek olan musibet ve zorluklardan haberdar etti. Allah Resulü (s.a.a) ağlayarak şöyle buyurdu: “Her kim Zeyneb'e ağlarsa sevap ve mükâfatı ağabeyleri Hasan ve Hüseyin'e ağlayanın sevap ve mükâfatı gibidir.” 


Hz. Zeyneb'in lakaplar

En önemli lakapları: Haşim oğullarının Akile'si, Taliplerin Akile'si, Arapların Akile'si, çmmül Mesaip (musibetler anası)… dır. (Akile, akrabaları arasında çok değerli olan ve kendi ailesi yanında muhterem ve seçkin olan kadınlara denir.)[1]

Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) Makam ve konumu

Tarih kitaplarının naklettiklerine göre Hz. Hüseyin (aleyhi selam) kız kardeşi Hz. Zeyneb'e (ona selam olsun) karşı çok saygılı ve şefkatliydi. Her ne zaman ağabeyinin yanına giderse imam Hüseyin (aleyhi selam) onun ayaklarına kalkar ve kendi yerine oturturdu. Sadece bu davranışın kendisi Onun Hz. Hüseyin'nin yanındaki makam ve konumunu anlatmak için yeterlidir.[2]   

Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) iffeti

Büyük İslam alimlerinden biri Yahya adında birinden şöyle nakletmektedir: “Hz. Emire'l Müminin Ali'nin (aleyhi selam) kapı komşusu olmama ve Hz. Zeynep orada yaşamasına rağmen bir kere dahi olsun ne onu gördük ve ne sesini duyduk ve her ne zaman değerli dedesi Peygamber Efendimizin yanına gitmek istediğinde gece karanlığında giderdi…[3]

Hz. Zeyneb'in Makamı

Tarih kitaplarında Hz. İmam Hüseyin'in (aleyhi selam) imametin esrar ve sırlarını onunla paylaştığı nakledilmiştir.

Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) züht ve tedbirleri

Hatun Abadi şöyle yazmakta:  Hz. Zeynep (ona selam olsun) belagat, tedbir ve şecaatte annesi Hz. Fatıma (ona selam olsun) gibiydi… Aynı şekilde Nişaburi “Risale-i Aleviye” kitabında şöyle yazmıştır: Hz. Ali'nin (ona selam olsun) kızı Zeynep (ona selam olsun) fesahat, belagat, züht ve ibadette baba ve annesi gibiydi.[4]

Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) ilim ve Kemali

Hz. Zeynep (ona selam olsun) Medine beşiğinde nebevi ilimle terbiye olmuş ve ömür boyunca cennetin büyükleri olan iki imamın yanında eğitilmiştir. çyle bir ilim ve bilgiye sahipti ki hatta düşmanları bile, örnek olarak Yezit (lanetullahi aleyh) onun fazilet, ilim ve kemalini itiraf etmişlerdir. İmam Seccad (aleyhi selam) onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Sen, Allah'a hamdolsun öğreten olmadan öğrenen, anlatan olmadan anlayansın.”  

Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) fesahat, belagat ve şecaati

Alevi fesahat ve murtezevi belagat Ondan sonra değerli kızı Hz. Zeyneb'e (ona selam olsun) ulaşmıştır. Tüm Arap fasihleri ve meşhur belagat sahibi kişiler Hz. Ali'den (ona selam olsun) sonra en fasih ve en baliğ kişinin Hz. Zeynep (ona selam olsun) olduğunu itiraf etmişlerdir.[5]  

Hz. Zeynep (ona selam olsun) Küfe pazarında ve şam'da öyle bir hutbe okudu ki tüm insanlar şöyle diyordu: Sanki Emire'l Müminin (aleyhi selam) dili onun ağzındadır, o konuşuyor. Her kes susmuş, nefesler göğüslerde hapsolunmuş ve artık develerin boyunlarına asılan zil sesleri duyulmuyordu…  

Hz. Zeynep (ona selam olsun) hutbesinde şöyle diyordu: “Ey Küfe halkı! Ey hile ve vefasızlar! Bize mi ağlıyorsunuz? Gözyaşlarınız kurumasın ve bitmesin… acaba bizim için ağlıyor, gözyaşı mı döküyorsunuz?!!! Vallahi çok ağlayın ve az gülün ebedi zillet ve alçaklığı kendiniz için seçtiniz ve bu haysiyetsizliği asla kendinizden uzaklaştıramayacaksınız ve hiçbir suyla onu yıkayamazsınız ve nasıl yıkayabilirsiniz ki zaten! Ve neyle telafi edebilirsiniz ki Hatemi Peygamber'in ciğer parçası olan ve cennet gençlerinin efendisinin öldürülmesini?....[6]  

Ravi şöyle devam ediyor: Allah'a yemin ederim ki hutbe sırasında buğz ve kin halkın boğazına düğümlenmiş ve hutbe sonrası Küfe halkı hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı, o kadar ki sakalları gözyaşlarından ötürü ıslanmış ve parmaklarını ısırıyorlardı. Gözyaşlarıyla sakalları ıslanmış olan yanımdaki yaşlı adam şöyle söylüyordu: “Babam ve anam size feda olsun. Sizin yaşlılarınız en üstün yaşlılar, gençleriniz en üstün gençler, kadınlarınız en üstün kadınlar ve sizin nesliniz en üstün nesildir, ne mağlup olursunuz ne de kahırlı.”[7]  

Düşmanları bile onu överdi. Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) belagat ve şecaati o kadar aşikar ve zahirdi ki güneş gibi tüm kitap ve mekatil erbapları tarafından tasdik edilmiştir.[8]  

Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) esirlik durumu olmasına rağmen defalarca Yezit'i (lanetullah) muhatap almış ve halkın huzurunda onun zulümlerini alenen yüzüne haykırmıştır. Bu şecaat Emire'l Mümininin (aleyhi selam) çocuklarından başkasında görülmemiştir.

 Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) züht ve ibadeti

Tarih kitaplarının naklettiğine göre, Hz. Zeynep (ona selam olsun) bir çok dert çekmesine ve musibet görmesine rağmen, hatta nafile namazlarını bile terk etmemiştir. Hz. İmam Seccad'ın (aleyhi selam) rivayetlerde belirttiğine göre Hz. Zeynep (ona selam olsun) bazı yerlerde şiddetli açlık ve yorgunluktan dolayı namazlarını oturarak kılmıştır, zira kendi payı olan yiyeceği çocuklar arasında taksim etmekteydi…[9]

Hz. Zeyneb'e (ona selam olsun) Ağlamanın Sevabı

İmam Sadık (aleyhi selam) şöyle buyurmuştur: “Kim halam Zeyneb'in (ona selam olsun) musibetine ki kardeşinin şeriki idi ağlarsa ve bizim zikrimizin anıldığı meclisler teşkil eder, dinler veya ağlarsa eğer bir sineğin kanadı kadar bu musibet için gözü ıslanırsa Allah onu bağışlar. İşte Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) musibeti için ağlamanın sevabı budur.”[10]

Hz. Zeyneb'in Sabrı

Kerbela çölünde yaşanan olaylar Hz. Zeynep (ona selam olsun) için oldukça zor geçmişti:

1. Hz. Zeynep (ona selam olsun) için çok zor geçen olaylardan biri, Hz. Ali Ekber'in (aleyhi selam) öldürülme anıydı. Hz. Zeynep (ona selam olsun) bu esnada yüksek sesle bağırarak şöyle diyordu: “Ya habiba vebne eha!” (Ey kardeşimin oğlu habibim!) ona doğru hızla koşarken yere düştü. İmam Hüseyin (aleyhi selam) onu tutarak kaldırdıktan sonra çadırlara gönderdi ve şöyle buyurdu: Ey Haşim oğullarının gençleri! Kardeşiniz Ali Ekber'in naşını çadırlara götürün… Hz. Zeynep (ona selam olsun) bu sırada çadırdan dışarı çıktı. Gözü Hz. Ali Ekber'e ilişince aşırı derecede ağlayarak perişan bir vaziyette şöyle feryat etmeye başladı: “Kardeşimin nur görmüşü Ali Ekber'im… keşke kör olsaydım da seni bu halde kanlara boyanmış olarak görmeseydim.” Diyerek bayılarak yere düştü…[11]   

2. Hz. Zeyneb'in (ona selam olsun) bitap olmasına sebep olan olaylardan bir tanesi de İmam Hüseyin'in (aleyhi selam) gençlerin katli kahına bakarak yardım isteme sesi duyulunca, harem kadınlarının ağlama sesleri yükseldi. İmam Hüseyin (aleyhi selam) çadırların arkasına gelerek şöyle buyurdu: “Bacım Zeynep! Süt emen çocuğumu getir onunla vedalaşayım…” ve bildiğiniz olaylar yaşandı ve Harmele (lanetullah) üç köşeli okla onu nişan alarak boğazını parçalama olayıdır.

3. Hz. Zeyneb'a (ona selam olsun) ağır gelen olaylardan bir tanesi de şu olaydır: imam Hüseyin (aleyhi selam) haremlerin olduğu çadırlara bakarak o sırada şiddetli hasta olan Hz. Zeynel Abidin İmam Seccad'dan (aleyhi selam) başka bir erkeğin kalmadığını görünce şöyle yüksek sesle seslendi: “Ey Zeynep, Ey çmmi Gülsüm!... Başka bir taraftan tekrar şöyle seslendi: “aleykunne minni selam” (benden size selam olsun) yani benim eş ve çocuklarım Allah ısmarladık ben de gidiyorum… bu esnada kadın ve çocukların ağlama sesleri yükseldi.      

4. Hz. Zeyneb'e (ona selam olsun) en ağır gelen olay hiç şüphesiz, imam Hüseyin'in (aleyhi selam) atından düşerek mübarek yüzünü yere vurmasıdır. Hz. Zeynep (ona selam olsun) çadırların önünde durduğu sırada bu yürekleri parçalayan olayı müşahede etmişti... O anda yüksek sesle şöyle buyurdu: “Sizin içinizde bir tane de mi Müslüman yok? Hiç kimse cevap vermedi. Hz. Zeynep (ona selam olsun)  “telli Zeynebiye”ye çıkarak imam Hüseyin'in (aleyhi selam) tek başına, yar ve yardımcısız olarak yerde olduğunu ve lanetlilerin mızrak, kılıç ve hançerlerle ona vurduklarını, bazılarının da Zehra'nın (ona selam olsun) ciğer paresi olan Hüseyin'e (aleyhi selam) taşlarla vurduğunu ve aynı şekilde lanetli şimr'in imam Hüseyin'in (aleyhi selam) sinesi üzerine çıkıp başını bedeninden ayırdığını görünce… Hiç kimsenin kaldıramayacağı bu sahneler…[12]


Allah'ın selamı hidayet önderlerine tabi olanlara olsun.

 Abna

 

[1] - Zeyneb-i Kubra, s. 48


[2] - Zeyneb-i Kubra, s. 52


[3] - Zeyneb-i Kubra, s.52


[4] - Zeyneb-i Kubra, s.58


[5] -  Zeyneb-i Kubra, s.78


[6] - Zeyneb-i Kubra, s. 79


[7] - Zeyneb-i Kubra, s. 80


[8] - Zeyneb-i Kubra, s. 88


[9] - Zeyneb-i Kubra, s. 90


[10] - Zeyneb-i Kubra, s. 104


[11] - Keşfu'l- Gumme, s. 186 ve şeblenci'nin Nuru'l Ebsar kitabı, s. 135


[12] - Zeyneb-i Kubra, s. 132

 

 http://www.ehlibeytalimleri.com/hz-zeynebin-s-a-hayati_d3635.html

 
Hz. Zeyneb’in (sa) Şahsiyeti ve Faziletleri

YAZAR: BEYTÜL AHZAN TARİH: 17 OCAK 

Bismillahirrahmanirrahim

Kerbela denilince Hz. İmam Hüseyin’den (a.s) sonra ilk akla gelen isim, hiç kuşkusuz Hz. Zeynep’tir. Elbette, bu Zehra ve Ali yadigârının Kerbela’daki eşsiz rolü, hayatının diğer sahalarını gölge altında bıraktığı için hayatının Kerbela faciasından öncesi çok fazla gündeme gelmemektedir. Oysa onu Zeynep yapan ve Kerbela’daki müstesna rolüne hazırlayan etkenler ve kısacası taşıdığı faziletler de fevkalade önemlidir ve bizler için, özellikle de kadınlarımız için her karesi birer ders niteliği taşımaktadır.

Bu yazının gayesi tarihin en müstesna birkaç kadınından birisi olan o yüce şahsiyetin faziletleri hakkında kısa da olsa bazı noktalara işaret etmektir. İnşaallah ki hepimiz için bir ibret vesilesi olur ve bizleri mahşeri Kubra’da onun ve annesi Zehra-yı Merziye’nin (a.s) şefaatine nail olanlardan kılar.

Fakat önce Hz. Zeyneb’in hayatını birkaç satırda özetlemek istiyoruz.
Meşhur kavle göre Hicretin 5. senesinde, 5 Cemaziyelevvel’de Medine’de dünyaya geldi. Hz. Zeynep,  hayatını hicretin 17. senesinde amcazadesi Abdullah b. Cafer (Cafer-i Tayyar’ın oğlu) ile birleştirdi ve ondan Muhammed, Avn, Ali ve Ümmü Kulsum adlarında dört çocuk dünyaya getirdi. Muhammed ve Avn, Kerbela faciasında İmam Hüseyin’le birlikte şehit edildiler. Eşi Abdullah b. Cafer’in o sıralar 72 yaşlarında olduğu ve yaşlılığı ve rahatsızlığından dolayı Hüseynîlere katılamadığı rivayet edilmiştir.

Hz. Zeynep, evlenmeden önce nikah akdinde “İmam Hüseyin’den ayrı kalmaya dayanamadığı için o nerede olursa kendisinin de onunla olması gerektiğine dair Abdullah’a bir şart koşmuş, o da bu şartı kabul ettikten sonra onunla evlenmişti.

Kardeşleri İmam Hasan ve İmam Hüseyin’e inanılmaz derecede muhabbet ve sevgi besliyordu. Hatta Abdullah ile olan evliliği dahi onlara olan bu sevgi ve muhabbeti bir zerre azaltmamıştı. Her gün onları ziyarete gider, kucaklaşır, sohbet eder, sağ-salim olduklarını görüp sevinir, Allah’a şükrederek evine geri dönerdi. Ceddi Resul-u Ekrem’in, babası İmam Ali’nin, annesi Hz. Fatıma’nın ve kardeşi İmam Hasan’ın şehadetlerinin ardından geriye tek tesellisi İmam Hüseyin kalmıştı.

Kerbela’da onun da acısını sinesine çekerek esirler kervanıyla Kûfe’ye getirildi. Burada yeğeni İmam Seccad ile birlikte esir olmalarına rağmen Kerbela’nın mesajını korkusuzca insanlara tebliğ etti.

Şam’daki konuşmalarıyla Ehl-i Beyt’i tanımayan halkı aydınlattı. Medine’ye kadar varan esaret altındaki yolculukları sırasında geçtikleri her yerde olağanüstü hitabesiyle Kerbela kıyamını, İmam Hüseyin’in mazlumiyetini, Yezid ve Yezîdilerin zulmünü çekinmeden insanlara aktardı. Bu konuşmalarla Ehl-i Beyt’in hakkaniyetini gözler önüne serdi. Yezid ve yandaşlarının gerçek kimliklerini gün yüzüne çıkarmayı başardı.

O, Kerbela faciasının ardından ölene dek gözyaşı döktü. Dedesi Resul-u Ekrem’in (s.a.a) ardından sabır gözyaşları döken anası Fatıma (s.a) gibi, o da “Sabırlı Kahraman” olarak tarihin en baş köşesinde müstesna yerini aldı. Sonuç olarak hicretin 62. veya 64. senesinde hayata gözlerini kapadı. Zeynebiye adı verilen türbesi, bugünkü Suriye’nin başkenti Şam’dadır.

Şimdi Hz. Zeyneb’in faziletlerinden bazı örnekler:

1- Bu yüce şahsiyet, bizzat Hak Teala tarafından mübarek “Zeynep” ismiyle adlandırılmıştır.
Bu durumun sadece diğer 14 masum-i pak hakkında geçerli olduğunu görmekteyiz. Bu ise onun Allah indinde ne derece yüce bir makama sahip olduğunu göstermektedir. Bu hususta şöyle nakledilmektedir:

“Hz. Zeynep dünyaya geldiğinde Resulullah (s.a.a) seferdeydi. Hz. Fatıma, Hz. Ali’ye dünyaya yeni gelen kızları için bir isim seçmesini önerince, Hz. Ali “Ben bu konuda Habibim Resulullah’tan öne geçmem” buyurdu. Hz. Resulullah (s.a.a) seferden dönüp de durum kendisine iletildiğinde, “Fatıma’nın çocukları benim çocuklarımdır. Ama onların isimlerini ancak Allah-u Teala tayin eder” dedi. Bu sırada Cebrail (a.s) inerek Hak Teala’nın selamını Resulullah’a ve Ehlibeyt’ine iletti ve şöyle dedi: “Hak Teala ‘Bu kıza Zeynep ismini verin; zira bu ismi Levh-i Mahfuzda yazmışız” buyurmaktadır. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Hz. Zeyneb’i kucağına alıp öptü ve şöyle buyurdu: “Bu kıza saygılı davranın; zira o Hatice-i Kubra gibidir!” (Reyâhinü’ş-Şeria, c.3, s.38)
İlginçtir ki Hz. Fatıma’nın Hz. Hatice’ye benzerliği Hz. Ali’den de nakledilmiştir. Rivayetlerde diyor ki Eş’as bin Kays, Hz. Ali’nin kızı Hz. Zeyneb’e talip oldu. Hz. Ali (a.s) bu fasık insanın bu cüretine karşı şiddetle öfkelendi ve şöyle buyurdu: “Sen bu cüreti nerden buldun ki benden Zeyneb’i istiyorsun?! Zeynep Hz. Hatice’ye benzer; o ismet kucağında büyümüş, ismet göğsünden süt emmiştir. Sen ona layık değilsin. Ali’nin canını elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki bir daha bu sözünü tekrarlarsan, bu sefer kılıçla cevabını veririm…” Hz. Zeyneb’in Hz. Hatice’ye benzemesinde de önemli nükteler vardır. Belki de en önemlisi şudur ki Hz. Hatice her şeyini, hatta hayatını bile Resulullah’a adayıp feda ettiği gibi, Hz. Zeynep de adeta her şeyini zamanının imamı hücceti olan Hz. Hüseyn’e (a.s) adamış ve feda etmiştir.

2- Zeynep ismi hakkında üç farklı tefsir yapılmıştır ki üçü de Hz. Zeyneb’e yakışıyor. Belki de üçü de dikkate alınarak bu mübarek isim Hak Teala tarafından ona verilmiştir:
a) Zenibe kökünden dolu, yoğun: Güzellik ve kemaller açısından dopdolu ve yoğun olduğu için bu adla adlandırılmıştır.
b) Güzel görünümlü ve güzel kokulu ağaç: Her değerli şahsiyet veya her değerli ve nefis şey, Arap edebiyatında ağaca benzetilir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ben ve Ali bir ağaçtanız.”
c) Zeyn ve Eb kelimelerinin bileşiminden oluşmuştur: Babasının süsü-ziyneti anlamında..
Hz. Zeynep beş masum insandan talim terbiye almış bir şahsiyettir. Evet, o her yönüyle babasının süsü, ziyneti ve iftiharıydı. Annesi “Ümmü Ebiha” (babasının annesi) lakabını aldığı gibi, o da “Zeynu Ebiha” (babasının süsü-ziyneti) lakabını almıştı.

3- Bir gün Emirü’l-Mu’minin Ali (a.s) henüz küçük yaşta olan oğlu Hz. Abbası ve Hz. Zeyneb’i yayına oturtmuş, onlarla muhabbet ediyordu. Önce Hz. Abbas’a dönerek ona “oğlum, söyle bir” buyurdu. Hz. Abbas ‘bir’ dedi. Ardından “Söyle iki” buyurdu. Hz. Abbas “Babacığım ‘bir’ diyen bir dille ‘iki’ demeye utanıyorum!” deyince, Hz. Ali (a.s) küçük yavrusunun bu tevhidî şuurunu hayranlıkla karşılayıp, onu okşayıp sevdi. Diğer tarafında oturan Hz. Zeynep babasının sorusunu beklemeden “Babacığım dedi, bizi seviyor musun?” Hz. Ali (a.s) “Evet yavrum, çocuklarımız bizim kalbimizin bir parçasıdır” buyurunca, minik Zeyneb’inden şu şaşırtıcı cevabı aldı: “Babacığım, iki muhabbet bir kalpte yerleşmez; o halde şefkat ve merhametini bize, halis muhabbet ve sevgini ise Allah’a ayır!”

4- Hz. Zeyneb-i Kubra’nın bazı önemli sıfatları:
* Razîetu’l-Vahy (Vahiy kaynağından beslenen)
* Mahbûbetu’l-Mustafâ (Hz. Muhammed Mustafa’nın sevdiği)
* Kurretu Ayn’il-Murtaza (Hz. Aliyyel-Murtaza’nın göz nuru)
* Sirru Ebihâ (Babasının sırrı)
* Seliletu’z-Zehra (Hz. Zehra kızı)
* Nâibetu’z-Zehra (Hz. Zehra’nın naibi)
* Sâniyetu’z-Zehra (İkinci Zehra)
* Es-Sıddîkatü’s-Suğra (Küçük Sıddîka, Hz. Fatıma da büyük Sıddîka olarak adlandırılmıştır.)
* El-Masûmetü’s-Suğra (Küçük masume)
* Nâibetü’l-Hüseyn (a.s) (Hz. Hüseyin’in naibi-vekili)
* El-Kâmile (Kemale ermiş kadın)
* El-Fâzile (Faziletler mazharı kadın)
* El-Ârife (Arife kadın)
* Âbidetu Âl-i’r-Resul (Resul evlatlarının abidesi)
* Âbidetu Âl-i Ali (Ali evlatlarının abidesi)
* Veliyyetullah (Allah’ın velisi olan kadın)
* Emînetullah (Allah’ın enini olan kadın)
* Âlimetun Gayru Mualleme (Öğretmensiz alim)
* Fehîmetun Gayru Mufehheme (Gerçekleri vasıtasız anlayan)
* El-Fasîhetu’l-Belîğa (Fesahat ve belagat sahibi)
* El-Müvesseqa (Hadiste güvenilir kimse)
* El-Muhaddese (Kendisine ilham edilen kimse)
* El-Müctehide (Hak yolunda çok çaba gösteren kimse)
* Hâfızetü’l-Vedâyi-i vel-Esrâr (Risalet hanedanının emanet ve sırlarını koruyan)
* Sâbiretun Muhtesibe (Allah için her zorluğa sabreden)
* Betaletu Kerbela (Kerbela kahramanı)
* Lebvetü’l-Haşimiyye (Haşimi aslan)
* Akîletu Beni Haşim (Haşimoğullarının akıllı-zeki kadını)
Görüldüğü gibi bu sıfatlardan her biri, Hz. Zeyneb’in müstesna şahsiyetinin farklı boyutlarına ışık tutmaktadır.

5-  Dünya kadınları içerisinde dört büyük kadını istisna edersek fazilette Hz. Zeynep’le kıyaslanabilecek başka hiçbir kadın yoktur.

6- Hz. Zeyneb, Muhammedî asaletin, Alevî fesahatin ve Fatımî iffet ve ismetin, Hasanî sabır ve metanetin, Hüseynî şecaatin mazharıydı.

7- O, gözleriyle beş masumun firakını yaşamış ve bunlara sabretmiştir. Bu yüzden de Ümmü’l-Mesaib” (musibetler anası) lakabını almıştır.

8- O, bir Kur’an müfessiri idi. Medine kadınlarına tefsir dersi veriyordu. Bir gün Emirülmu’minin (a.s) ders esnasında gelip de Hz. Zeyneb’in Meryem suresini tefsir ettiğini gördü ve “Kaf Ha Ya Ayn Sad” harflerinin neye işaret olduğunu beyan etti. Kaf: Kerbela, Ha: Helaket, Ya: Yezid, Ayn: Eteş (susuzluk), Sad: Sabır…

9- Hz. Zeynep aynı zamanda bir hadis râvîsidir. Aziz anası Hz. Fatıma’nın Mescid-i Nebi’de halifenin önünde okuduğu Fedekiyye hutbesini daha dört beş yaşında olmasına rağmen ezberlemiş ve nakletmiştir! Ayrıca küçük yaşına rağmen ceddi Resulullah’tan (s.a.a) da hadis nakletmiştir. İmam Zeynül Abidin (a.s), İbn-i Abbas, Muhammed bin Cabir, İbad Âmirî, Muhammed ibn-i Ömer, Ata bin Sâib, Fatıma binti’l-Hüseyn (a.s) ve diğer bazıları ondan hadis nakletmişlerdir.

10- O masumların, Hz. Fatıma, Hz. Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Zeynü’l-Abidin’in (a.s.)  bakıcılık ve koruyuculuğunu yaptığı gibi, onların hedef ve mekteplerinin de koruyuculuğunu, elçiliğini yapmıştır.

11- Hz. Zeyneb’in İbadeti: Yukarıda da aktardığımız gibi Hz. Zeyneb’in lakaplarından birisi “Resul ve Ali evlatlarının abidesi” idi. O gerçekten ibadet ve münacata âşıktı. Hiçbir zorluk ve sıkıntı onun ibadet, dua ve münacatına engel değildi. Hepimiz biliyoruz ki onun en zor ve sıkıntılı günleri Kerbela ve sonrasındaydı. Ama bakın Hz. İmam Zeynü’l-Abidin (a.s) bu Allah aşığının hakkında ne buyuruyor: “Halam Zeynep Şam’a kadar kat ettiğimiz süreçte farz ve sünnet bütün namazlarını ve gece ibadetlerini aksatmazdı. Ancak bazı menzillerde zaaf ve açlığın etkisiyle ibadetini oturarak yapardı!” (Reyâhinü’ş-Şerîa, c.3, 62)
Hz. İmam Hüseyin (a.s), o eşsiz makamına ve ismet derecesine rağmen Kerbela’da bacısıyla vedalaşırken “Bacı, gece nafilesinde bana da dua etmeyi unutma” buyurmuştu! 
(Reyâhinü’ş-Şerîa, c.3, 61-62)
Muhammed Gâlib-i Şâfiî-yi Mısrî şöyle yazıyor: “Hz. Zeynep, gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçiriyordu ve takvasıyla meşhur idi.”

12- Hz. Zeyneb’in İffeti: Yahya Mâzinî şöyle diyor:  Uzun zaman Medine’de Hz. Ali’nin (a.s) hizmetinde bulundum. Evim Hz. Ali’nin kızı Hz. Zeyneb’in evine komşuydu. Allah’a yemin olsun ki hiçbir zaman onu görmedim, sesini duymadım. Resulullah’ın ziyaretine giderken geceleri giderdi. Giderken de bir tarafında Hz. Ali, bir tarafında Hz. Hasan, bir tarafında da Hz. Hüseyin yer alırdı.”
Hz. Zeynep en zor şartlarda dahi iffet ve hayâsından ödün vermemiştir. Tarihler şöyle yazar Hz..Zeynep Kerbela olayında yüzünü elleriyle kapatırdı; zira peçesi elinden alınmıştı!” İbn-i Ziyad mel’unun meclisinde o zalim tarafından görülmesin diye esir kadınlarca etrafı sarılı halde onların ortasında oturuyordu.
Yezit mel’unun meclisinde ona şöyle haykırmıştı: “Ey (Resulullah tarafından) azad edilmişlerin oğlu, bu adalet mi? Kendi kadınlarını perde ardında tutarken, Peygamber kızlarını esir ederek (sağa sola) sürüyorsun; onların tesettürlerini yırtmış, yüzlerini açmışsın!” 
(Biharü’l-Envar, c.45, s.134)

13- Hz. Zeyneb’in Fedakârlık ve Cömertliği: Bir gece Emirü’l-Mu’minin’in evine misafir geldi. Hz. Ali (a.s) “Ey Fatıma, evde misafire ikram edecek bir şey var mı?” diye sorunca Hz. Fatıma “Hayır dedi, sadece bir parça ekmek vardır ki kızım Zeyneb’in payıdır!” Henüz uyumayan Zeyneb-i Kubra, bu konuşmayı duyunca “Anneciğim, ekmeği misafire ikram edin, ben sabredebilirim!” diyerek o minicik bedeninde ne denli büyük bir ruh taşıdığını ortaya koydu! O gün henüz dört beş yaşında olan Hz. Zeyneb’in cömertliği böyle olursa, büyüdüğünde nasıl olur, artık siz tahmin edin. Esasen Hz. Zeyneb’in en büyük cömertliği, adeta her şeyini Allah yolunda feda etmesiydi.

14- Hz. Zeyneb’in Sabrı ve İrfanı: Bir insanın marifetullah derecesi ve sabrı gördüğü musibetler ve verdiği imtihanların büyüklük derecesiyle ölçülür. Hz. Zeynep küçüklüğünden beri birçok musibet, bela ve imtihanla karşılaşmış ve hepsine de en güzel şekilde sabretmiş ve imtihanlardan yüzünün akıyla çıkmıştır.
Zaten Ceddi Resulullah (a.s) Hz. Zeyneb’in küçük yaşta gördüğü rüyayı yorumlarken bu musibetleri kendisine haber vermişti. Rivayetlerde nakledildiği üzere Resulullah’ın vefatına yakın bir zamanda bir gün Hz. Zeynep gördüğü bir rüyayı ceddine şöyle anlattı: “Ya Resulallah, dün gece rüyamda şiddetli bir fırtınanın estiğini ve dünyayı karanlığa boğduğunu gördüm. Ben fırtınanın şiddetiyle sağa sola savruluyordum. Bilahare büyük bir ağaca tutundum. Ancak fırtına ağacı da kökünden söktü ve ben yere düştüm. Ben yeniden ağacın bir dalına tutundum, ama o da kırıldı. Ardından bir başka dalına tutundum, fakat o da fırtınanın şiddetiyle kırıldı. Sonra birbirine yapışmış iki dala tutundum. Aniden o dallar da kırıldı ve ben rüyadan uyandım!” Hz. Zeyneb’in rüyasını dinleyen Resulullah (s.a.a.) uzun uzun ağladı ve şöyle buyurdu: “İlk tutunduğun ağaç senin ceddindir ki yakında dünyadan göçecektir. Daha sonra tutunduğu iki dal annen ve babandır ki çok geçmeden onlar da dünyayı terk ederler. Birbirine yapışmış iki dal ise, kardeşlerin Hasan ve Hüseyin’dir ki onların musibetinde dünya kararacaktır.”
Bu musibetlerle küçüklüğünden beri bir bir karşılaşan Hz. Zeynep, hiç kuşkusuz en büyük imtihanını Kerbela’da vermiştir. Bir yandan onca musibeti göğüsleyen, yedi kardeşini, üç yeğenini ve diğer bir çok yakınının yanı sıra iki aziz yavrusunu da Allah yolunda feda eden bu Ali ve Zehra yadigârı, diğer yandan hasta olan masum İmam’ın (Hz. İmam Zeynü’l-Abidin’in) koruyuculuğunu, sahipsiz kadınların ve çocukların rehberliğini üstlenmiş, bunlarla birlikte en büyük görevi olan Hüseynî kıyamın elçiliğini yapmayı ve Hüseynî mesajları gafil insanlara ve tarihe ulaştırmayı da en mükemmel şekliyle yerine getirmiştir.

Zeynep ey Kerbubelâ’nın yarısı, ey kahraman
Zeynep ey şanlı kıyamın varisi, ey kahraman

Kerbelâ Kerbelâ’da kalırdı sen olmasaydın
Dökülen kanlar heder olurdu sen olmasaydın

Böylesine zor, böylesine çetin ve benzersiz imtihan sahnelerinde dahi, kimse onun ağzından Hakk’ın rızasına aykırı bir kelime duymamıştır. Tam tersine her zorluk ve her bela onun direnç ve imanını artırarak hareket ve sözlerine yansıtmakta, Hakk’a teslimiyetini defaatla ortaya koymaktaydı. İbn-i Ziyad melunun karşısında haykırdığı bu muhteşem ve emsalsiz cümle, onun sabır, rıza, teslimiyet ve irfanını, tarifi mümkün olmayan bir düzeyde ortaya koymuyor mu?: “Ben Rabbimden güzellikten başka bir şey görmedim!”

15- Hz. Zeyneb’in Şecaat ve Belagati: Hz. Zeynep (s.a) Kerbela’da, özellikle Kerbela sonrası gittiği her yerde, tarihin en korkunç cinayetini işleyen o gaddar ve vahşi yaratıklara karşı zerre kadar korkuya kapılmadan hak ve hakikati, Hüseynî mesajları en gür sesiyle ve en beliğ ve fasih cümlelerle haykırmış ve zalimlerin tahtını, tacını sallamış ve onları cümle aleme ve tarihe rezil rüsva etmiştir. Onun Kufe ve Şam’da okuduğu hutbelerini duyanlar, babası Emirü’l-Mu’minin Ali’nin (a.s) hutbelerini hatırlamışlardı. Kufe halkına hitaben ve İbn-i Ziyad ve Yezid’in meclislerinde okuduğu hutbeler, onun ilim ve irfanını yansıttığı kadar, şecaat ve fesahatinin de ne düzeyde olduğunu bütün aleme ispat etmiştir. Biz Örnek olarak sadece Yezid’in meclisinde okuduğu hutbeyi aktarmakla yetiniyoruz:

Hz. Zeyneb’in Şam’da Yezid’in karşısında okuduğu hutbe:
“Allah’a hamd-ü sena ve Resulüne salat u selamdan sonra şu ayeti okudu: “Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah’ın ayetlerini yalanlamaları dolayısıyla çok kötü oldu!” 
(Rum, 10)
Sonra şöyle devam etti: “Ey Yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun? Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun? Yavaş ol, yavaş ol! Allah’ın “O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır” 
(Al-i İmrân, 178) buyurduğunu unuttun mu yoksa?

Ey (Mekke fethi sonrasında Peygamber tarafından) azat edilenlerin oğlu, kendi kadın ve cariyelerini örtüp Resulullah’ın kızlarını açık yüzlerle ve örtüsüz bir hâlde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konakta oranın sakinlerine teşhir etmen, yabancıya ve aşinaya bu himayesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir? Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen, sonra da dışarı atan ve şehitlerin kanıyla beslenen (Hz. Hamza’nın ciğerini çiğneyen Yezid’in büyük annesi Hind’e işareten) birinden nasıl merhamet beklenebilir? Her zaman itiraz, husumet ve kinle bize bakan biri, elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın? Şimdi de bu yaptığıyla sanki günah işlememiş gibi, sarhoş ve mağrur bir hâlde, cennet gençlerinin efendisi Eba Abdillah’ın (Hz. Hüseyin’in) dişlerine çubukla vuruyor ve pervasızca “Bedir savaşında ölen büyüklerim, keşke burada olsalardı da bu durumu görerek çığlıklar atıp ‘ellerin dert görmesin ey Yezid’ deselerdi” diyorsun.
Evet, niye söylemeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki? Sen Muhammed (s.a.a) evlatlarının kanına buladın ellerini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttalip oğullarını katlettin. Fakat sen bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin hazırladın. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kavminin büyüklerine sesleniyorsun. Ne var ki çok geçmeden sende onlara katılacak ve “Keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lal olsaydı da bunları söylemeseydim.” diyeceksin.
Ey güçlü Allah’ım! Bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde yak onları!
Ey Yezid! Sen bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok geçmeyecek; Peygamber evlatlarının kanını dökmek ve Ehlibeytine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamber’in huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. “Allah yolunda ölenleri sakın ölüler sanmayın. Hayır onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.”
 (Al-i İmrân, 169)
Allah’ın hükmedici, Muhammed’in (s.a.a) davacı ve Cebrail’in de ona yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler.
Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin. Ama bu durum seninle konuşmaya (bizi) mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmekse benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Fakat gözler ağlıyor ve sineler de gam ateşiyle yanıyor. Ah, Allah ordusunun şeytan ordusunun eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız bu ellerden akıyor ve etlerimiz ise ağızlarında çiğneniyor. O tayyib ve pak bedenler, yer üstünde kalmıştır…
Ey Yezid! Eğer bugün galip gelerek, bunu ganimet biliyorsan, yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah kullarına zulmetmez. Biz de şikâyetimizi ona yöneltiyoruz. Çünkü O’dur sığınağımız.
Ey Yezid! Kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur, hile yap ve çalış. Ancak Allah’a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin. Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve kalildir. Münadi “Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun” diye seslendiğinde, o gün bu topluluğun dağılmış olacaktır.
Allah’a hamdolsun ki başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah’tan istiyoruz ki nimetini, şehitlerimize tamamlasın; mükâfatlarını artırsın ve bizleri de salih haleflerden kılsın. Çünkü o, bağışlayandır; şefkatlidir. “Allah bize yeter; ne de güzel vekildir O.” 
(el-Luhuf -Seyyid İbn-i Tavûs-, s.121)

Musa AYDIN

—-

Kıble Dergisi, 27. Sayı

http://www.ehli-beyt.org/ehlibeyt/hz-zeynebin-sa-sahsiyeti-ve-faziletleri.html/

 

  

Hz. Zeyneb’in (sa) İsim ve Künyesi

YAZAR: BEYTÜL AHZAN TARİH: 22 EKİM 2009 

“Zeyneb” lügatte güzel görünümlü ağaç anlamında kullanılmıştır. “Zeyn” ve “eb”den, yani babanın(eb) süsü(zeyn) anlamındaki sözcükten türemiş de olabilir.Tarih ve rivayet kitaplarından anlaşıldığına göre, Emirü’l-Mümin Hz. Ali’nin (as) Zeyneb adında iki veya üç kızı vardı. Kerbela’nın yürekli hanımı ise Zeyneb-i Kübra (as) idi.Şeyh Mufid ve diğer birkaç kişinin dediğine göre, Zeyneb-i Suğra, Zeyneb (sa)’in aynı anneden kardeşi Ümmü Gülsüm’dü. Fakat yine aynı Şeyh Mufid, sözlerinin sonunda Ali (as)’ın çocukları arasında, annesi cariye olan bir başka Zeyneb-i Suğra’dan söz eder.

Hz. Zeyneb (as) için zikredilen künyelerinden -ki rivayetlerde nakledilmiş- “Akile-i Beni Haşim”, kendi ailesi içinde değerli ve tek olan kadın anlamındadır. Fedek Hutbesi senedindeki rivayete göre, İbn Abbas, söz konusu bu hutbeyi Akile-i Beni Haşim’den yani Hz. Zeyneb’ten (sa) nakletmektedir.

Zeyneb (sa)’in künyeleri konusunda “Ümmü Abdullah” ayrıca “Ümmü Gülsüm” isimleri de zikredilmiştir.Zira bu nakle göre, Hz. Zeyneb (sa), “Ümmü Gülsüm-i Kübra” , kızkardeşi ise “Ümmü Gülsüm-i Suğra”dır. Fakat İbn Şehraşub’un Menakıb’ın ve İbn Ebi’l-Halid’in Şerhu Nehcu’l-Belage’si gibi birçok kitapta, o yüce hanımın kızkardeşi Ümmü Gülsüm-i Kübra olarak bilinir.Hz. Zeyneb (sa) için ise böyle bir künye zikredilmemiştir.

—————-

“Zeyneb-i Kübra / Hayatına Kısa Bir Bakış” kitabından alıntıdır.

Yazar:Seyyid Haşim Resuli’yi Mahallati

http://www.ehli-beyt.org/ehlibeyt/hz-zeynebin-sa-isim-ve-kunyesi.html/

  

 

Hz. Zeyneb’in (sa) Çocukluk Dönemi

YAZAR: BEYTÜL AHZAN TARİH: 12 EKİM 

Hz. Fatıma’nın (sa) bu aziz soylu kızı, ömrünün ilk beş-altı yılından daha fazlasını annesiyle geçirmiş olmamasına ve beş veya altı yaşlarında annesini kaybetmiş olmasına rağmen, daha bu küçük yaşında öyle bir terbiye görmüştü ki Hz. Fatıma’dan (sa) hadis nakletmiştir.Tarihyazarlarından ve muhaddislerden birkaçı, “Fedek” hutbesinin senedini bu soylu ve saygın hanıma, yani Hz. Zeyneb’e (sa) dayandırmış ve ondan nakletmiştir.Buna örnek olarak Ebu’l-Ferec, Makatilu’y,Talibin’de, Hz. Zeyneb’in (sa) oğlu Avn. b. Abdullah b. Cafer’in hayatını zikrederken şöyle der:

Avn’in annesi Zeyneb-i Akile (sa), Ali b. Ebi Talib’in (as) kızıdır… ve Zeyneb (sa) , İbn Abbas’ın Hz. Fatıma’nın (sa) Fedek Hutbesi’ni kendisinden rivayet ettiği kadındır.Bu hutbenin başında şöyle söylenir: “Bu hutbeyi bizim Akile’miz, Ali’nin (as) kızı Zeyneb (sa) bizler için rivayet etmiştir…[1]

Muhaddislerden merhum Şeyh Saduk, “İlel” isimli kitabının “İleli’ş-Şerayi’ ve Usuli’il-İslam” bölümünde, Fedek Hutbesi’nin başlarından bir kısmını -ki ahkam illetleri/sebepleri onda zikredilmiş- nakledip senedini şu şekilde ifade etmiştir:

“Muhammed b. Musa b. el-Mutevekkil b

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazın

Yorum Yaz

To Top ↑