Son zamanlarda alim ile avam arasındaki bazı konularda görüş ayrılığı  
yaşandığını biliyoruz. 

Fıkhımızın temel ilkelerinden biri akıl ile doğruya ulaşmaktır. Bu da taşıdığı sıfatı ne olursa olsun
(Masumlar hariç) herkesin eleştirilebilmesine olanak tanımaktadır.
Akaid konularında dahi, Allah'ı tanımak için soru ve akıl ön planda değil midir?
Yani Allah'ın varlığını akıl yolu ile tastik etmek gerekmiyor mu?

Hal böyle iken neden alimler sözlerinden ve davranışlarından,yönlendirmelerinden eleştirilemesin?
İftira ve hakaret olmadan her kişi bu konularda alimleri eleştiremez mi?
Bu eleştirileri sanki planlı bir itibarsızlaştırma hareketi olarak görmek doğru değildir.
Bu şekilde görüp, insanları farklı yönlendirerek, eleştiri yapanlara karşı
kötü söz ve davranışlara sebep olunabilmektedir.

Bir alim kendisi veya sorumlu olduğu kurum hakkında bir iddia varsa, bu iddialarla ilgili
gayet açık bir şekilde cevap vermeli, soru işaretlerini ortadan kaldırmalıdır. 
Cevap veremiyorsa ve soru işaretlerini ortadan kaldıramıyorsa zaten iddiaların
doğru olduğu kanısına varılabilir.  Ya da cevap vermeye tenezzül etmiyorsa o da 
ayrı bir ruhsal durumu yansıtıyor demektir.


Temel soru-sorun :  Alim ile memurun ayrılmasıdır. Yani Necef ve Kum'da yıllarca eğitim alan bir kişi
buradan alacağı ünvanı ne için aldığını önce kendine sonra avama anlatması lazım. 

Gerçekten halkı doğru yola hidayet etmek için mi yoksa bu sıfatları kullanarak
maddi tamahlar,makamlar, kazanımlar yapmak için mi?  

Elbetteki hem bu sıfatı taşıyıp hem de maddi işlerle uğraşmada bir beis yok; ancak
bu aynı zamanda bu şekilde davranan kişiye avam içinde eleştirilme, hesap sorulma 
yolunu da kapatmaz. Arkasında namaz kılmanın şartlarından biri de adil olmak olan alimin
elbetteki, hal ve hareketlerinden, bir anda yükselen maddiyatından, arkasında

namaz kılacakların soru sorması gayet doğal karşılanmalıdır.

Almanya Camii olayında olduğu gibi, mektebi ilgilendiren, mektebin mensuplarını ilgilendiren
konularda, olaya muhatap alim veya kuruluş ile ilgili sorular-iddialar muhatabı tarafından
delilleri ile beraber tatmin edici bir şekilde cevaplanmadığı sürece, diğer alimlerin veya kurumların
olaya muhatap alim ile ilgili tarafsız davranması, soruların giderilmesi hususunda
o kişiye telkinde bulunulması, bunu yapmıyorsa, savunuyor gibi algılanan davranış ve sözlerden
uzak durulması gerekmez mi? 

Avamın aklındaki alim sıfatı : İmamların gititği yoldan giden, kimseye muhtaç olmayan
ama hayatını, ilmini yaymak, talebe yetiştirmekle geçinen kişi şeklindedir.

O nedenle alim ile memur ayrımı çok doğru bir terimdir. Ve ikisinin de aynı itibar ve 
insanlar üzerinde etkiye sahip olması beklenemez. Merceiyyet makamındakilerin veya
onlara yakın olan alimlerin yaşam ve faaliyetlerine bakan avamın elbetteki
memur hakkındaki görüşü, soruları olacaktır.  Aksi halde bu durum alim-memur bazında
gruplaşmaya ve mektepte tarikatlaşmaya doğru gider. Bu konuya bağlı bir durum da,
yeni mezun olan ve emmame giyen, dini eğitim almış kişilerin, ülkemize
döndükten sonra ne yapacağı ile ilgili sorundur. Yeni mezun olanların istisnalar hariç
temel sorunu kendisini ve ailesini kimseye muhtaç etmeden ilmini icraa edebileceği bir camii veya
mekteple alakalı çalışmaları olan bir kurumda görev alabilmektir.

Bu da yine malesef şu anda farklı dernek,kurumlarda oluşulagelen, yapılardan hangisine
gitsem, hangisine uysam gibi daha başta karşılarına çıkan bir sorundur. Öyleki 
farklı camii veya kurumlar farklı alimlerin oluşturduğu toplulukların etkisi altındadır.


Şüphesiz Allah doğruyu bilendir.


Ey insanlar, sizin için korktuğum şeylerin en korkuncu iki şeydir: Hevâ ve hevese uymak, olmayacak uzun dileklere kapılmak. Hevâ ve hevese uymak insanı haktan alıkoyar; uzun dileklere kapılmak âhireti unutturur.

Duyun, bilin ki dünya ardını döndü, gitti gider; ondan kalan, içilmiş, sonra da baş aşağı çevrilmiş kaptan sızacak bir kaç katredir ancak; dökülür, yiter. Duyun, bilin ki âhiret, yönelmiştir, geldi-gelecek. Her  birinin de oğulları var; siz âhiret oğulları olun; dünya oğulları olmayın; çünkü kıyâmet günü, her çocuk anasına katılacak. Bugün iş günüdür, soru günü değil; yarınsa soru günüdür, iş günü değil.   Nehc'ül Belağa-İmam Ali(as)




 "Allah'tan, kulları içinden ancak bilginler (Rabbani âlimler) korkar. Kuşkusuz, Allah üstündür ve bağışlayandır.” (Fâtır, 28)

Yorumlar

Hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazın

Yorum Yaz

To Top ↑